CUMHURİYET KİTAP EKİ 31 Mart 2004 -- Asuman Kafaoğlu-Büke PEYGAMBER ÇİÇEĞİ Son yıllarda kitap satışlarının artması ve her geçen gün yeni yazarların eserlerinin piyasaya çıkması biraz yüzeysel de olsa bir heyecan yarattı. Piyasanın canlanmasından kuşkusuz hem edebiyat çevreleri hem de okurlar memnun; bu durum belki de en çok, vakti zamanında yayımlanmış ama hak ettiği ilgiyi görememiş kitapların yeniden gündeme gelmesine, hatta yazarların yıllar sonra adlarının duyulmasına yaradı. Eskiden yazılmış – Yeni yayınlanmış Bazı yayınevleri 1970’lerde, 80’lerde basılmış ama o günlerde hiç dikkat çekmemiş kitapları sanki bugün yazılmışlar gibi piyasaya sürmeye başladılar. Bu kitapların künyelerinde daha önce hangi tarihte ve hangi yayınevi tarafından basıldığına ilişkin bilgi bulunmuyor. Bu kitaplar için bir basın bülteniyle tanıtma gayretine de girilmiyor, nasıl olsa artık piyasa açıldı düşüncesiyle herhangi bir mal pazarlanırmışçasına satışa çıkıyor. Bir de tabii yıllar boyunca hiçbir yayınevi tarafından kabul edilmemiş olan kitaplar var. Hemen söylemeliyim, bu kitaplara garip bir çekmece kokusu sindiğini iddia edebilirim. Özellikle yazarların başladıkları ama ilgilenen bir editör bulamadıkları için ancak yıllar sonra bitirdikleri romanları okurken çok hissedilir bu çekmece kokusu dediğim şey. Ne tam geçmişe ait, ne de bugünün romanıdır bunlar. 2. Baskı Böyle bir başlangıç yapmamım nedeni son zamanlarda elime ulaşan kitapların içinde yıllar önce ilk baskısını yapmış olanların çok sayıda olması. Mustafa Balel’in “Peygamber Çiçeği” adlı romanı da bunlardan biri fakat diğerlerinin aksine bu kitabın künyesi açıklayıcı bilgilerle dolu. Balel’in 1978 yılında yazdığı “Peygamber Çiçeği” ilk sayfasından – hatta ilk satırından - okuru heyecanlandıran romanlardan. Yazılalı yirmi yedi yıl geçmiş olmasına rağmen hem dil açısından hem de konu itibariyle hâlâ taze bir roman. Tazeliğini sanırım küçük bir kızın ağzından, içtenlik ve saflık dolu anlatımına borçlu. Peygamber çiçeği diye çağırılan küçük kızın öyküsü aslında büyük acılarla dolu. Mustafa Balel bu romanda maruz kaldığı aile içi şiddet sonucunda evden kaçan bir çocuğu anlatmış. Herkesin gücünün yettiği kişiyi dövdüğü bir aile ortamı anlatılıyor; kocasından her akşam dayak yiyen bir kadının hırsını çocuklarından çıkardığı, başka yazarlarında da çokça dile getirdiği şiddet zinciri romanın temelinde yatıyor; ancak bu romandaki dayağın yoğunluğu ve sıklığı onu daha önce anlatılanlardan ayırıyor. Nedensiz Acı Bu romanda anlatılanları çok etkileyici yapan unsurların başında, dayak yiyen küçük kızın her aşamada ne hissettiğini anlatması yatıyor. Evinden “cehennem” diye söz eden çocuk aslında her şeyin çok farkında. Romanın en can alıcı noktasında evlerindeki şiddeti şöyle dile getiriyor: “Bizim evdeki kavga ve dayakların nedeni farklıydı belki biraz. Daha doğrusu herkesin kavgası belli bir nedene dayandığı halde, bizimkilerin hiçbir nedeni olmuyordu. Evin içinde herkes kuduz köpek gibi birbirini dalıyordu, ama neden böyle yaptığını kendisi de bilmiyordu.” Romandaki bu bölümü okurken aklıma Charles Bukowski’nin çocukluğunu anlattığı bir metin geldi: “Acımasızca ve çok sıklıkla dayak yerseniz, bundan sonra sadece çok zorunlu olanları söylemeye başlarsınız; yani, üzerinizde yapay olan her şey düşer. Eğer bu durumdan bir gün kurtulursanız, geride kalan genellikle en gerçek doğanızdır. Çocukluğunda ağır cezalar görmüş biri, büyüdüğünde çok güçlü, çok iyi ya da tamamen yönünü şaşırmış bir katil, tecavüzcü veya deli olur. Gördüğünüz gibi babam çok iyi edebiyat öğretmeniydi: bana acının ne olduğunu öğretti, nedensiz acı...” Kat Kat Anlatım “Peygamber Çiçeği”nin ilk bölümlerinde hep aynı evin içi anlatıldığı izlenimine kapıldım, ancak romanın altıncı bölümünde yazarın iki farklı evden bahsettiğini anlayabildim. Romanın yapısı bu iki ev üzerine kurulmuş. Bir bölüm bir evde, diğeri öbür evde geçiyor. Peş peşe gelen bu bölümleri bir tek ev gibi algılamak da benzerlikleri hakkında düşünmeye itiyor okuru, gerçekte iki ayrı zaman dilimi ve iki ayrı mekan anlatılıyor. Birincisi, küçük kızın doğduğu, üç kızkardeşi, anne, baba ve büyükannesiyle birlikte yaşadığı Sivas’taki evleri. İkinci ev ise birincisinden kaçıp geldiği ve çalıştığı ev. Roman kahramanının bu iki ev arasında bölünen yaşamı gibi, roman da yapısal olarak ikiye ayrılıyor. Bu bölümler üst üste binen acı katmanları gibi hissediliyor. Yazar, özellikle evlerin içlerini ve yaşam biçimlerini anlatmakta çok başarılı. Ayrıca evlerde yaşayanlar arasında da benzerlikler sürüyor, örneğin her iki evde “anne” olarak anılan biri var; ayrıca evdeki kızkardeşlerinin yerini çalıştığı yerdeki iş arkadaşları alıyor (burada, kitabı okumamış olanlarınız için zevkini kaçırmamak adına detaya girmiyorum). Balel, romanın başı ile sonu arasında da bağ kuruyor. İki evi birbirine bağladığı gibi, iki farklı yaşamı da birbirine bağlıyor. Roman “Bileklerimin yarası günden güne azalıyor” cümlesiyle başlıyor. Bu etkileyici giriş tümcesiyle mutlaka okurda bir irkilmeye neden oluyor. Bu olay daha sonra roman kahramanının kaderini değiştiren dönüm noktasına bağlanıyor. Romanın 153. sayfasına kadar adını bilmediğimiz roman kahramanı (Peygamber çiçeği adını çok daha sonra alıyor) bu iki ev arasındaki simetrik yaşamında, hep geçmişine bağlanan olaylar dizisi yaşıyor. Roman içinde küçük kızın gelişimine de tanık oluyoruz. Çocuk ağzıyla başlayan anlatımı, ilerleyen sayfalarda gelişmiş hatta kendini bulmuş bir kadının sesine dönüşüyor. “bunun bir düş olduğunu kavrayınca yıkılmıyor, ufak bir burkulmadan sonra güncel yaşantının akışına kaptırıyor insan belki ama... Ama’sı var işte...” gibi sözlerle yaşamına yeni anlamlar vermeye çalışıyor. Aslında şiddet, dayak, yoksulluk anlatan bir roman ama son birkaç sayfasında yazar roman kahramanının kaderini değiştirme gücünü gösterdiği için umutsuz biten bir öykü değil sonuçta. Hatta, kaderini değiştirme gücü olduğunu, ilk kez bilekleri yara olduğunda nasıl evden kaçma gücü bulduğuysa, ikinci kez bilekleri yara olduğunda yine bir kurtulma planı yapacağına güveniyor okur. “Peygamber Çiçeği” yıllar sonra tekrar okurla buluşabilmiş bir roman, acaba ilk kez yayınlandığında (1981) kaç adet basılmıştı ve kaç kişi okumuştu? Kaçırdığım bu kitabı okumaktan büyük zevk aldığımı söylemeliyim. asu@yazinsanati.com Peygamber Çiçeği / Mustafa Balel / Dünya Kitapları / 278 sayfa. |
PEYGAMBER ÇİÇEĞİ Mustafa BALEL DÜNYA YAYINLARI 2005 İstanbul 2.Basım |
Peygamber Çiçeği’nin 1981’de YAZKO yayınları arasında yayımlanan birinci baskısının İsa ÇELİK tarafından tasarlanan kapağı |
BASINDA PEYGAMBER ÇİÇEĞİ |
PEYGAMBER ÇİÇEĞİ ÜZERİNE YAZAR İLE YAPILAN KONUŞMALAR |